Kutuptaki halka
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

39. 7 A’râf

2 posters

Aşağa gitmek

39. 7 A’râf Empty 39. 7 A’râf

Mesaj tarafından uur 13.10.13 10:02

İndiği Yer   : Mekke


İniş Sırası   : 39


Âyet Sayısı : 206


Nüzulü

Mushafta ki sıralamada 7, iniş sırasına göre 39. sûredir. Sâd sûresinden sonra Cin sûresinden önce Mekke'de nazil olmuştur. 163-170. âyetlerinin Medine'de İn­diği de rivayet edilir. Âyet sayısı itibariyle Mekke'de inen sûrelerin en uzunudur, Kur'an'da da en uzun sûrelerin üçüncüsüdür. Bu sebeple "tıvâl-i seb'" (yedi uzun sûre) arasında gösterilir. Ayrıca En'âm süresiyle birlikte "iki uzun sûre" diye de anılır[1]


Adı

Sözlükte "sur, dağ ve tepenin zirvesi" mânasındaki urf un çoğulu olan ve bu­rada cennetle cehennem arasındaki bir yerin adı olarak kullanılan "a'râf kelime­si, sûrenin 46 ve 48. âyetlerinde geçer. 143. âyette "mîkat" kelimesi geçtiğinden bu isimle, 172. âyetin içeriği dolayısıyla "Mîsâk" sûresi diye de anılmıştır. Ancak başlangıçtan beri kullanılan ismi A'râf tır.[2]


Konusu

Üslûp ve muhteva bakımından bir önceki sûrenin (En'âm) devamı gibi görü­nen A'râf sûresinde de iman meseleleri, bilhassa âhiretle ilgili hususlarla vahyin önemi, ataları körü körüne taklit etmenin yanlışlığı ve zararları, müminlerle inkar­cıların âhİretteki durumlarının mukayesesi, Allah'ın mutlak hükümranlığı, rahme­tinin genişliği gibi itikadı konular işlenir. Bunun yanında geçmiş peygamberlerin hayatlarından misaller verilerek onların iman uğrundaki mücadeleleri gözler önü­ne serilir; sırası geldikçe müşrikler uyarılır; müminlere de sabır ve sebat tavsiye edilir. [3]


Fazileti

Nesâî'nin naklettiği bir hadise göre Resûlullah, akşam namazının ilk rek'atmda Fâtiha'dan sonra bu sûrenin bir bölümünü, ikinci rek'atında da kalan bölümünü okurdu ("İftitâh", 67). [4]


Meali

Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla...

1. Elif-lâir^mîm-sâd. 2. Bu, kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir sı­kıntı olmasın. 3. Rabbinizden size indirilene uyun; O'nu bırakıp da başka önderlerin ardından gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! [5]

4. Nice ülkeler var ki onları helak ettik. Azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken geliverdi. 5. Azabımız onlara gelip çattığında "Biz gerçekten zalim kişilermişiz!" diye yakınmaktan başka söyleyecekleri söz kalmadı. 6. Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gön­derilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz. 7. Ve onlara (olup biten­leri) tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız. Biz (olup bitenlerden) uzakta deği­liz. [10]

8. O gün ölçü-tartı haktır. Artık kimin tartılan ağır gelirse işte onlar kurtuluşa erenlerdir. 9. Kimin de tartılan hafif gelirse işte onlar, âyetlerimi­ze karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır. [17]

10. Doğrusu sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçim vasıtaları verdik. Ne kadar da az şükrediyorsunuz! 11. Andolsun sizi yarattık; sonra si­ze şekil verdik; sonra da meleklere, "Âdem'e secde edin" diye emrettik. İblîs'in dışındakiler secde ettiler. O secde edenler arasında yer almadı. 12. Al­lah buyurdu: "Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?" (İblis), "Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni ateşten yarattın, onu çamur­dan yarattın" dedi. 13. Allah, '"Öyle ise in oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Artık sen aşağılıklardansın!" buyurdu. [20]

14. İblîs, "Bana insanların yeniden diriltilecekleri güne kadar mühlet ver" dedi. 15. Allah, "Haydi, sen mühlet verilenlerdensin" buyurdu. 16. İblîs dedi ki: "Bundan böyle benim sapmama izin vermene karşılık, ant içerim ki, ben de onlan saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. 17. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından so­kulacağım ve sen onların çoklarını şükreûenlerden bulmayacaksın." 18. Allah buyurdu: "Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!" [29]

19. (Buyuruldu ki:) "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz şeyden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz." 20. Derken şeytan, kapalı olan avret yerlerini birbirine göstermek için onla­ra vesvese verdi ve "Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı" dedi. 21. Onlara, "Ben gerçekten si­zin iyiliğinizi isteyenlerdenim" diye de yemin etti. 22. Böylece ikisini de hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara, "Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytanın size apaçık bir düşman oldu­ğunu söylemedim mi?" diye seslendi. 23. Dediler ki: "Ey rabbimiz! Biz ken­dimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan eden­lerden oluruz!" 24. Allah, "Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryü­zünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır" buyurdu; 25. ''Ora­da yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan diriltilip çıkarılacaksınız' de­di. [32]

26. Ey Âdem oğulları! Sîze mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi, işte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetle-rindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar. 27. Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı ayıp yerlerini birbirine göstermek için elbiselerini soyarak cen­netten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları inanmayanla­rın yoldaştan yaptık. [42]

28. Onlar bir kötülük yaptıkları zaman "Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: "Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?" 29. De ki: "Rabbim dengeyi emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin, kendisine içten bir inanç ve bağlılıkla O'na yalvarın! İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) dönecek­siniz." 30.0, bir grubu doğru yola iletti, bir grup da sapıklığa müstahak oldu. Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları kendüerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar. [49]

31. Ey Âdem oğulları: Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yiyın, için; fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez. 32. De ki: "Allah'ın kullan için yarattığı süsü ve temiz rınklan kim haram kıldı?" De ki: "Onlar dünya hayatında müminlere yaraşır; kıyamet gününde ise yalnız onlara mahsus olacaktır." İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyo­ruz. 33. De ki: "Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız ye­re sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah'a ortak koş­manızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır." [55]

34. Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar ne de bîr an ileri gidebilirler. 35. Ey Âdem oğullan! İçinizden âyetlerimi size anlatacak peygamberler gelir de kim kötülükten sakınıp kendini ıslah ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. 36. Âyetlerimizi yalanlayan ve büyüklenip onlardan yüz çevirenlere gelince, işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. 37. Allah'a iftira eden veya O'nun âyetlerini ya­lanlayandan daha zalim kim vardır! Onların kitaptaki nasipleri kendilerine erişecektir. Sonunda elçilerimiz gelip canlarını alırken "Allah'ı bırakıp da tapmakta olduğunuz tanrılarınız nerede!" derler, "Bizden sıvışıp gittiler" di­ye cevap verirler. Ye kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerinde şahitlik eder­ler. 38. Allah buyuracak ki: "Sizden önce geçmiş cin ve insan toplulukları arasında siz de ateşe girin!" Her ümmet girdikçe yoldaşlarına lanet edecek­tir. Hepsi birbiri ardından orada (cehennemde) toplanınca, sonrakiler önceki­ler için, "Ey rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar! Onun için onlara ateşten bir kat daha azap ver!" diyecekler. Allah da, "Zaten hepiniz için bir kat da­ha azap vardır, fakat siz bilmezsiniz" diyecektir. 39. Öncekiler de sonrakile­re derler ki: "Sizin bizden arta kalır bir tarafınız yok. O halde siz de yaptık­larınıza karşılık azabı tadın!" [63]

40. Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmeye kalkışan­lar var ya, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğin­den geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalan­dırırız! 41. Onlar için cehennem ateşinden döşekler, üstlerine de örtüler var­dır. İşte zalimleri böyle cezalandırırız! 42. İnanıp da iyi işler yapanlara gelince, -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife yüklemeyiz- işte onlar cennet ehlidir. Orada onlar ebedî kalıcıdırlar. 43. (Cennette) onların altlarından ır­maklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: "Bizi bu nimete kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bize bahşet­medeydi biz kendiliğimizden elde edemezdik. Hakikaten rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler." Onlara, "İşte size cennet. Yapmış olduğunuz iyi amelle­re karşılık o size kaldı" diye seslenilir. [70]

44. Cennet ehli cehennem ehline, "Biz rabbimizin bize vaad ettiğini ger­çek bulduk; siz de rabbinizin size vaad ettiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslenir. "Evet!" derler. Ve aralarından bir çağrıcı, "Allah'ın laneti zalimle­rin üzerine olsun!" diye bağırır. 45. Onlar, Allah yolundan alıkoyan ve onu eğip bükmek isteyenlerdir; onlar âhireti de inkâr edenlerdir. 46. İki taraf arasında bir perde ve A'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adam­lar vardır ki bunlar, henüz cennete girmedikleri halde (girmeyi) uman cennet ehline, "Selâm size!" diye seslenirler. 47. Gözleri cehennem ehli tarafına dön­dürülünce de, "Ey rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundur­ma!" derler. 48. A'râf ehli, simalarından tanıdıkları birtakım adamlara ses­lenerek derler ki: "Ne çokluğunuz ne de taslamakta olduğunuz büyüklük si­ze hiçbir yarar sağlamadı. 49. Allah'ın, kendilerini hiçbir rahmete crdirme-yeceğme dair yemin ettiğiniz kimseler bunlar mı?" (Cennet ehline de şöyle der­ler:) "Girin cennete; artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz." 50. Cehennem ehli cennet ehline, "Suyunuzdan veya Allah'ın size verdiği rızık-tan biraz da bize verin!" diye seslenirler. Onlar da, "Allah bunlan kâfirlere haram kılmıştır" derler. 51.0 kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edin­diler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar, bu günlerine ulaşacaklarım unut­tukları ve âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz. 52. Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet ola­rak, hakkıyla bilerek açıkladığımız bir kitap getirdik. 53. (Fakat) onlar, onun gerçekleşmesinden başka bir şey beklemiyorlar. Gerçekleştiği gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: "Doğrusu rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş­tir. Keşke bizim şefaatçilerimiz olsa da bize şefaat etseler veya (dünyaya) geri döndürülsek de yapmış olduğumuz amelleri başka türlü yapsak!" Onlar cid­den kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de (putlar) kendilerinden uzaklaşıp kayboldu. [77]

54. Şüphesiz ki rabbinîz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden; geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızlan emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bi­lesiniz ki, halk da emir de yalnız ona aittir. Âlemlerin rabbi olan Allah yüce­ler yücesidir. 55. Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez. 56. Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a, korkuyla ve ümitle dua edin. Muhakkak kî iyilik edenle­re Allah'ın rahmeti çok yakındır. 57. Rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderen O'dur. Nihayet o rüzgârlar ağır bir bulut yüklenince onu ölü bir memlekete sevkederiz. Orada suyu indirir ve onunla türlü türlü meyveler çıkarırız. İşte Ölüleri de böyle çıkaracağız. Herhalde bundan ibret alırsınız. 58. Güzel memleketin bitkisi rabbinin izniyle (güzel) çıkar; kötü olandan ise faydasız üründen başka bir şey çıkmaz. İşte biz, şükreden bir kavim için âyet­leri böyle açıklıyoruz. [85]

59. Andolsun ki Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: "Ey kav­mim! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben, üzerinize gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum." 60. Kavminden ileri gelenler, "Biz seni gerçekten apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz!" de­diler. 61. Nuh şöyle cevap verdi: "Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yoktur; fakat ben âlemlerin rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. 62, Si­ze rabbhnin vahyetiklerini duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve ben sizin bilmediklerinizi Allah'tan (gelen vahiy ile) biliyorum, 63. Sakınıp da rahmete nail olmanız ümidiyle, içinizden sizleri uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikir (kitap) gelmesine şaşırdınız mı?" 64. Onu yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık; âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk! Çünkü onlar kör bir kavim idiler. [98]

65. Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). O dedi ki: "Ey kav­mim! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ sakınma­yacak misini/. 66. Kavminden ileri gelen kâfirler, "Biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten senin yalancılardan olduğunu düşü­nüyoruz." 67. "Ey kavmim!" dedi, "Ben beyinsiz değilim; fakat ben, âlemle­rin rabbinin gönderdiği bir elçiyim." 68. "Size rabbimin vahyettiklerini du­yuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm." 69. "Sizi uyarmak için, içinizden bir adam vasıtasıyla rabbînizden size bir zikir (kitap) gelmesi­ne şaştınız mı? Düşünün ki O sizi, Nuh kavminden sonra onların yerine getir­di ve yaratılışta sizi onlardan güçlü kıldı. O halde Allah'ın nimetlerini hatır­layın ki kurtuluşa eresiniz." 70. Dediler ki: "Sen bize tek Allah'a kulluk et­memiz ve atalarımızın tapmakta olduklarım bırakmamız için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğini (azabı) getir bize!" 71. Hûd şöyle ce­vap verdi: "Üzerinize rabbiniz tarafından bir öfke ve bir kirlilik inmiştir. Haklarında Allah'ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın tak­tığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse! Şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!" 72. Onu ve onunla bera­ber olanları rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi yalan sayıp da iman et­meyenlerin kökünü kestik. [105]

73. Semûd'a da kardeşleri Salih'i (gönderdik). Onlara, "Ey kavmim" de­di, "Allah'a kulluk edin; sizin Ondan başka tanrınız yoktur. Size rabbiniz-den açık bir deli) gelmiştir. O da, size bir mucize olarak Allah'ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah'ın arzında otlasın. Ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar." 74. "Düşünün ki Allah Âd kavminden sonra yerleri­ne sizi getirdi ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. O'nun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler kuruyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini ha­tırlayın da yeryüzünde fesadcılar olarak karışıklık çıkarmayın," 75. Kavmi­nin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar, içlerinden zayıf görülenlerin inanan kesime dediler ki: "Siz Salih'in, rabbi tarafından gönderildiğini bili­yor musunuz?" Onlar da, "Şüphesiz biz onunla ne gÖnderilmişse ona inanı­rız" dediler. 76. Büyüklük taslayanlar ise "Biz de sizin inandığınızı inkâr edi­yoruz" diye karşılık verdiler. 77. Derken, o dişi deveyi ayaklanın keserek öl­dürdüler, böylece rablerinin emrinden dışarı çıktılar ve "Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı bize getir!" dediler.78. Bunun üzerine onları o dehşetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yere se­rildiler. 79. Salih o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Andolsun ki ben size rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt ver­dim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz." [112]

80. Lût'u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: "Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz!" 81. "Çünkü siz, kadınları bırakıp da cinsel tatmin için erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkın bir milletsiniz." 82. Kavminin cevabı, "Onları (Lût ve arkadaşlarını) memleketinizden çıkarın! Çünkü onlar fazla temizlik taslayan insanlar!" de­melerinden başka bir şey olmadı. 83. Biz de onu ve karısı dışındaki aile fert­lerini kurtardık. Karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi. 84. Ve üzerlerine dehşetli bir yağmur (taş) yağdırdık. İşte gör günahkârların sonunun ne oldu. [120]

85. Medyen'e kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim! Al­lah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Size rabbinizden açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü tartıyı tam yapın, insanların mallarının değe­rini düşürmeyin, düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar beniz bunlar sizin için daha hayırlıdır." 86. "Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve onu eğip bükmek maksadıyla her yolun başında oturmayın. Düşünün ki, siz az sayıdaydınız, sonra O sizi ço­ğalttı. Bozguncuların sonunun nasıl olduğunu da düşünün!" 87. "Eğer içinizden bir grup bana gönderilene inanmış, bir grup da inanmamışsa, artık Al­lah aranızda hükmünü verinceye kadar sabredin! O, hükmedenlerin en iyisi-dir." 88. Kavminden büyüklük taslayan önderler kesimi şöyle dediler: "Ey Şuayb! Ya seni ve seninle beraber inananları kentimizden kesinlikle çıkara­cağız veya mutlaka dinimize döneceksiniz!" Şuayb dedi ki: "İstemesek de mi?" 89. "Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah hakkında yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah dilemedik­çe sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir! Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Ey rabbimiz! Kavmimizle bizim aramızda adaletli hükmünü ver. Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın." 90. Kavminin inkarcı ileri gelenleri, '*Eğer Şuayb'a uyarsanız o takdirde siz mutlaka hüsrana uğrarsınız!" dediler. 91. Nihayet o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında yere serildiler. 92. Şuayb'ı yalanlayanlar sanki orada hiç yurt tutmamış gibi oldular. Böylece asıl hüsrana uğrayanlar, Şu­ayb'ı yalanlayanlar oldu. 93. Şuayb onlardan ayrıldı ve (bu arada) '*Ey kav­mim!" dedi, "Ben size rabbimizin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırını!" [127]

94. Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek mutlaka ora halkını, Allah'a yönelip yalvarsın yakarsınlar diye dert ve sıkıntıya uğratmışızdır. 95. Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik getirdik. Nihayet çoğaldılar ve "Atala­rımız da böyle sıkıntı ve sevinç yaşamışlardı" dediler. Biz de onları, kendile­ri farkında olmadan ansızın yakaladık. 96.0 ülkelerin insanları inansalar ve günahtan sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık. Fakat yalanladılar; biz de ettikleri yüzünden onlan yakala-yıverdik. 97. Yoksa o ülkenin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azabımı­zın gemleyeceğinden emin mi idiler? 98. Veya o ülke halkının güpegündüz eğ­lenirlerken kendilerine azabımızın gemleyeceği konusunda güvenceleri mi vardı? 99. Allah'ın ansızın gelen azabından emin mi oldular? Fakat ziyana uğrayan topluluktan başkası Allah'ın azabından emin olamaz. 100. (Eski) sa­hiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı: Biz dileseydik onlan da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık. Biz on­ların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitemezler. 101. İşte o ülke­ler! Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki pey­gamberleri onlara apaçık deliller getirmişti. Fakat onlar önceden yalanladık­ları gerçeklere iman edecek değillerdi. İşte kâfirlerin kalplerini Allah böyle mühürler. 102. Onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulamadık. Gerçek şu ki, onların çoğunu yoldan çıkmış bulduk. [136]

103. Sonra onların ardından Musa'yı mucizelerimizle Firavun ve çevre­sine gönderdik; onlar ise mucizeleri inkâr ettiler; ama gör işte fesatçıların so­nu ne oldu! 104. Mûsâ dedi ki: "Ey Firavun! Ben âlemlerin rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim." 105. "Allah hakkında gerçek olandan başkasını söy­lememek benim üzerime borçtur. Size rabbinizden açık bir delil getirdim. Ar­tık İsrâiloğulları'nı benimle birlikte serbest bırak." 106. O da şöyle dedi: "Eğer bir mucize getirdiysen ve gerçekten doğru söylüj orsan onu göster ba­kalım." 107. Bunun üzerine Mûsâ asasını yere attı. Bir de baktılar ki apaçık bir yılan! 108. Ve elini (cebinden) çıkardı. Bir de ne görsünler, o da bembeyaz oluvermiş! 109. Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: "Bu gerçek­ten çok bilgili bir sihirbazdır;" 110. "Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor, ne buyurursunuz?" 111. Dediler ki: "Onu da kardeşini de beklet; şehirlere top­layıcılar (memurlar) yolla;" 112. "Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler." 113. Sihirbazlar Firavun'a geldiler; "Eğer üstün gelen biz olursak bize mu­hakkak bir mükâfat olmalıdır" dediler. 114. O da "Tamam; ayrıca sizler mutlaka yakınlarımdan olacaksınız" dedi. [143]

115. Sihirbazlar dediler ki: "Ey Mûsâ! Sen mi atacaksın yoksa (ilk) atan biz mi olalım?" 116. "Siz atın" dedi. Onlar atınca insanların gözlerim büyü-lediler, içlerine korku saldılar ve böylece büyük bir büyü gösterdiler. 117. Biz de Musa'ya "Asanı at!" diye vahyetük. Bir de baktılar ki bu, onların uydur­duklarını yakalayıp yutuyor! 118. Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yap­tıkları yok olup gitti. 119. İşte Firavun ve kavmi orada yenildiler ve küçük düşüp yarıştan çekildiler. 120. Sihirbazlar secdeye kapandılar. 121-123. "Âlemlerin rabbine, Mûsâ ve Harun'un rabbine iman ettik" dediler. Firavun dedi ki: "Ben size izin vermeden ona iman ettiniz öyle mi? Bu, hiç şüphesiz halkım şehirden çıkarmak için orada kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında göreceksiniz!" 124. "Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kesece­ğim, sonra da hepinizi asacağım!" 125. Onlar, "Biz zaten rabbimize dönece­ğiz" dediler; 126. "Sen sadece, rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandık diye bizden intikam alıyorsun. Ey rabbimiz! Bize sabırlar ver ve müslüman olarak canımızı al!" [158]

127. Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: "Seni ve tanrılarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar diye mi Musa'yı ve kavmini ser­best bırakacaksın!" Firavun, "Biz onların oğullarım sürekli öldürüp kızları­nı sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz" dedi. 128. Mûsâ kavmine dedi ki: "Allah'tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır, O, kullarından dilediğini oraya hâkim kılar; (güzel) sonuç, takva sahiplerinindir". 129. Onlar da "Sen bize gelmeden önce de geldikten sonra da bize işkence edildi" dediler. Mûsâ, "Umulur ki rabbiniz düşmanınızı helak eder ve nasıl hareket edeceğinizi görmesi için onların yerine sizi yeryüzüne hâkim kılar" dedi. [164]

130. Andolsun ki biz de Firavun'a uyanları, ders alsınlar diye kuraklık yılları ve ürün kıtlığı ile cezalandırdık. 131. Onlara bir iyilik gelince "Bu bizim hakkımızdır" derler, eğer kendilerine bir fenalık gelirse bunu Musa ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna bağlarlardı. Bilesiniz ki başlarına gelenler Allah kalındandır; fakat onların çoğu bunu bilmez. 132. Ve dediler ki: "Bizi büyülemek için ne işaret getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz." 133. Biz de açık açık mucizeler olmak üzere onların üzerine tufan, çekirge, haşarat, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de büyüklük tasladılar ve günah­kâr bir kavim oldular. 134. Azap üzerlerine çökünce, "Ey Mûsâ! Sana verdi­ği söz hürmetine, bizim için rabbine dua et! Eğer bizden azabı kaldinrsan mutlaka sana inanacağız ve muhakkak İsrâiloğulları'nı seninle gönderece­ğiz" derlerdi. 135. Ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı kaldırdı­ğımızda hemen sözlerinden döndüler. 136. Nihayet, âyetlerimizi yalanlamala­rı ve onlardan gafil kalmaları sebebiyle kendilerinden intikam aldık ve onla­rı denizde boğduk. 137. Hor görülüp ezilmekte olan o kavmi de (İsrâiloğulla-n'm) içini bereketlerle doldurduğumuz ülkenin doğu taraflarına ve batı ta­raflarına mirasçı kıldık. Sabırlarına karşılık rabbinin İsrâiloğulları'na verdi­ği güzel söz yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını ve yetiş­tirdikleri bahçeleri de helak ettik. [170]

138. İsrâiloğulları'nı denizden geçirdik; ardından kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir kavimle karşılaştılar. Bunun üzerine, "Ey Mûsâ! Onların tanrıları olduğu gibi, sen de bizim için bir tanrı yap" dediler. Mûsâ dedi ki: "Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz!" 139. "Şüphesiz onların tâbi oldukları şeyler yıkılmaya mahkûmdur; yapmakta oldukları da boştur." 140, "Ben" dedi, "Size Allah'tan başka bir tanrı mı arayayım? Halbuki O sizi âlemlere üstün kılmıştır." 141. Hani Firavundun adamlarından sizi kurtar­mıştık. Onlar sizlere işkencenin en kötüsünü yapıyorlardı; oğullarınızı öldü­rüyorlar, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. İşte bunda rabbinizden büyük bir im­tihan vardır. [191]

142. Mûsâ ile otuz gece (için) vaadleştik ve buna on gece daha ekledik; böylece rabbinin tayin ettiği vakit kırk geceyi buldu. Mûsâ, kardeşi Harun'a dedi ki: "Kavmimin içinde benim yerime geç; onları ıslah et; bozguncuların tavin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de rabbi onunla konuştuğunda o, "Rabbim! Bana görün; sana bakayım" dedi. Rabbi, "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak; eğer o yerinde durabilirse sen de be­ni göreceksin" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti; Mûsâ da bayibp düştü. Kendine gelince dedi ki: "Seni noksan sıfatlardan ten­zih ederim, sana tövbe ettim; ben inananların ilkiyim." 144. Allah, "Ey Mû­sâ!" dedi, "Ben, tebliğlerim ve konuşmam için seni seçtim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol." 145. Nasihat olarak ve her şeyin açıklamasına dair ne varsa hepsini Mûsâ için levhalara yazdık. (Ve dedik ki:) "Bunları kuvvetle tut; kavmine de onların en güzelini almalarını emret. Yakında size yoldan çıkmış­ların yurdunu göstereceğim." 146. "Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar, bütün mucizeleri görseler de iman et­mezler; doğruluk yolunu görseler onu yol edinirler. Fakat eğrilik yolunu gö­rürlerse hemen ona saparlar." Bu durum, onların âyetlerimizi yalanlamala­rından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir, 147. Halbuki âyetle­rimizi ve âhirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar, yapmakta olduklarından başka bir şey sebebiyle cezalandırılmazlar. [201]

148. (Tur'a giden) Musa'nın arkasından kavmi, ziynet takımlarından, böğürebilen bir buzağı heykelim (tanrı) edindiler. Görmediler mi ki o, onlar­la ne konuşuyor ne de onlara yol gösteriyor! Onu (tanrı olarak) benimsediler ve zalimler oldular. 149. Pişman olup kendilerinin gerçekten sapmış oldukla­rını anlayınca da dediler ki: "Eğer rabbani/ bize acımaz ve bizi bağışlamaz­sa mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız! 150. Mûsâ kızgın ve üzgün olarak kavmine dönünce, "Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rab-binizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?" dedi. Tevrat levhalarını yere at­tı Ye kardeşinin başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. Hârûn, "Ey anam oğlu! Senin bu kavmin beni cidden zayıf gördüler; neredeyse beni öldü­receklerdi! Sen de şimdi düşmanları bana güldürme ve beni zalim kavimle bir tutma!" dedi. 151. Mûsâ da, "Ey rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine garkeyle! Sen merhametlilerin en merhametlisisin" dedi. 152. Bu­zağıyı (tann) edinenler yok mu, işte onlara mutlaka rablerinden bir gazap ve dünya hayatında bir alçaklık erişecektir. Biz iftiracıları böyle cezalandırırız. 153. Kötülükler yaptıktan sonra ardından tövbekar olup da iman edenlere gelince, şüphesiz ki, o tövbe ve imandan sonra rabbin elbette bağışlayan ve esirgeyendir. 154. Musa'nın öfkesi yatışınca levhaları aldı. Bu tekrar yazılmış metinlerde, rablerinden korkanlar için hidayet ve rahmet (haberi) vardı. 155. Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte buluşmak için kavminden yetmiş adam seçti. Onları o müthiş deprem yakalayınca Mûsâ dedi ki: "Ey rabbim! Dileseyduı onları ve beni daha önce helak ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir; onunla dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bi­zim velîmizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iy isisin. 156. Bize bu dünyada da ahirette de iyilik yaz! Şüphesiz biz sana yöneldik." Allah buyurdu ki: Azabıma dilediğimi uğratırım; rahmetim ise her şeyi ku­şatmıştır; ayrıca rahmetimi Allah korkusu taşıyanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım; 157. Ki onlar, ellerindeki Tevrat'ta ve İn­cil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyarlar. Peygamber on­lara iyiliği emreder ve onları kötülükten nıeneder; yine onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını kaldırır, üzerlerindeki zincirleri çözer. O Peygamber'e inanan, onu koruyup destekleyen, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nura uyanlar, işte bunlardır kurtuluşa erenler. 158. De ki: "Ey insanlar! Gerçekten ben göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın hepinize gönderdiği elçisiyim. O'ndım lııifkıı tının yoktur. O lnıyııl verir ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve ümmî peygamber olun nsıılliiıc -ki o Allııh'a ve O'mın sözlerine inanır- iman edin ve ona uyun ki doğru yolu [217]

159. Musa'nın kavminden hakka götüren ve onun sayesinde âdil davra­nan bir topluluk da vardı. 160, İsrâiloğulları'nı nesillere göre on iki toplulu­ğa ayırdık. Halkı kendisinden su istediğinde Musa'ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik. Taştan on iki göze fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi. Üzerle­rine de buluttan gölgelik yaptık; onlara kudret helvasıyla bıldırcın eti indir­dik. "Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin" (dedik). Onlar (nankör-lükleriyle) bize değil fakat kendilerine kötülük ediyorlardı. 161. Onlara, "Şu şehre yerleşin; orada dilediğiniz gibi yiyip için ve af dileyin; kapıdan eğilerek girin ki hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanlara ileride ihsanlarımızı daha da arttıracağız" denildi. 162. Sonra içlerinden haksızlık edenler, sözü değişti­rip kendilerine söylenenden başka bir şekle soktular. Biz de haksızlık etmele­rinden ötürü üzerlerine gökten bir azap gönderdik. [248]

163. Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. On­lar cumartesi gününe saygısızlık gösterip (avlanmakla) haddi aşarlardı. Cu­martesi tatili yaptıkları gün balıklan sürüler halinde suyun yüzüne çıkarak onlara doğru gelirken, tatil yapmadıkları günde ortalığa çıkmıyorlardı. Yol­dan çıkmaları nedeniyle onları işte böyle sınıyorduk. 164. İçlerinden bir top­luluk, "Allah'ın helak edeceği yahut şiddetli bir azapla cezalandıracağı kim­selere ne diye öğüt veriyorsunuz sanki!" deyince onlar, "Rabbiniz katında bir mazeretimiz olsun diye; bir de sakınıp çekinirler ümidiyle" şeklinde cevap verdiler. 165. İşte böylece onlar kendilerine yapılan uyarılan göz ardı edince biz de kötülüğü önlemeye çalışanları kurtardık, haksızlığa sapanları da yap­makta olduktan kötülüklerden ötürü dehşetli bir azap ile cezalandırdık. 166. Kendilerine yasak edilen şeylerde küstahça direndiklerinde onlara, "Aşağılık maymunlar olun!" dedik. [253]

167. Rabbin, kıyamet gününe kadar onlara en ağır cezayı verecek kim­seleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Şüphesiz rabbin cezayı çabuk ve­rendir; yine O çok bağışlayan, çok esirgeyendir. 168. Onları grup grup yeryüzüne dağıttık. İçlerinden bazıları iyi kimselerdir, bazıları da böyle değildir. Bu sonuncuları, belki dönüş yaparlar diye, iyi durumlarla da kötü durumlar­la da imtihan ettik. [261]

169. Onların ardından kitaba vâris olan, "Nasıl olsa bağışlanacağız" diyerek şu dünyanın geçici menfaatine sarılan bir kuşak geldi. Önlerine, onun  hlr ınfnfaat dahıı çıksa onu da alıyorlar. Bunlardan, Allah hakkında gerçek olandan başka bir şey söylemeyeceklerine dair kitabın öngördüğü bîr söz alınmamış mıydı? Üstelik onlar kitaptakini de okuyup öğrenmişlerdi. Doğrusu âhiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınız ermiyor mu? 170. Kitaba sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar var ya, işte böyle iyiliğe çalışanların ecrini biz asla zayi etmeyiz. 171. Bir zamanlar dağı İsrâ-Uoğullan'nm üzerine bir gölgelik gibi kaldırdık da üstlerine düşecek sandı­lar. "Size verdiğimizi (kitabı) kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayın ki ko-runasınız" dedik. [265]

172. Rabbin Ademoğulları'ndan, unların sırtlarından zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin rabbi-niz değil miyim? "Elbette öyle!" dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, "Bizim bandan haberimiz yoktu" demeyesiniz; 173. Yahut, "Önce atalarımız Allah'a ortak koştu. Biz de nihayet onların ardından gelen bir nesiliz. Şimdi yanlışı türetenlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mi edeceksin!" demeye kalkışmayasınız. 174, İşte böyle âyetleri açık açık bildiriyoruz. Umulur ki dö­nüş yaparlar. [278]

175. Kendisine kanıtlarımızı verdiğimiz, fakat onları bir kenara atan, bu yüzden şeytanın peşine taktığı, nihayet azgınlardan olan kişinin haberini on­lara anlat. 176. Eğer biz isteseydik o kişiyi delillerimizle yüceltirdik. Fakat o dünyaya saplanıp kaldı, hevesinin peşine düştü. İşte böylesiiıin hali, kovsan da bıraksan da hep dilini çıkarıp soluyan köpeğin haline benzer. Âyetlerimi' zi yalanlayan topluluğun durumu işte böyledir. Şimdi sen bu kıssayı anlat,umulur ki iyice düşünürler. 177. Âyetlerimizi yalanlayan ve böylece yalnız kendilerine fenalık etmiş bulunan kavmin durumu ne kötüdür! 178. Allah'ın doğru yola yönelttiği kişi hidayete ermiştir; O kimi saptırırsa işte onlar da kaybedenlerin ta kendileridir. [282]

179. Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hay­vanlar gibidir, hatta daha da akılsızdırlar. İşte asıl gafiller onlardır. 180. En güzel isimler Allah'ındır; bu güzel isimlerle O'na dua edin, O'nun isimleri hakkında bıkara sapanları kendi hallerine bırakın. Onlar yaptıklarının ceza­sını çekecekler! 181. Yarattıklarımız arasında hakka götüren ve onun saye­sinde âdil davranan bir topluluk da vardır. [290]

182. Âyetlerimizi yalanlayanları hiç bilmedikleri yerden adım adım yıkıma götürürüz. 183. Onlara mühlet veriyorum. Cezalandırmam çok çetin­dir! 184. Düşünmediler mi ki aralarından biri olan o peygamberde delilik yoktur; o ancak kesin bir uyarıcıdır, 185. Göklerin ve yerin egemenliği ile Al­lah'ın-yarattığı her bir nesne üzerinde re kendi ecellerinin yaklaşmış ola­bileceği hususunda hiç kafa yormadılar mı? Ona değilse hangi söze inanacak­lar? 186. Allah kimi dalâlete düşürürse artık onu hidayete erdirebilecek hiç­bir kimse bulunamaz. Allah böylelerini azgınlıktan içinde yollarını aşırın ıy olarak bırakır. [307]

187. "Ne zaman gelip çatacak?" diye sana kıyamet saatini sorarlar. De ki: "Onun hakkındaki bilgi sadece rabbimin katodadır. Vakti geldiğinde onu açıklayacak olan ancak Allah'ır. O, göklere de yere de ağır gelecektir! Sizi ansızın yakalayacaktır!" Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi Allah kalındadır, fakat insanların çoğu bunu bilmezler." 188. De ki: "Ben kendim için, Allah'ın dilediği dışında ne bir fayda elde ede­bilirim ne de zarardan kurtulabilirim. Eğer gaybı biliyor olsaydım elbette bol bot fayda elde etmeye çalışırdım, başıma kötülük de gelmezdi. Ben yalnızca inanan bir kavim için uyarıcı ve müjdeleyiciyim." [314]

189. Sizi bir tek candan yaratan, kendisiyle mutlu olsun diye ondan da eşini yaratan ü'dur. Erkek eşine yaklaşınca kadın hafif bir yük yüklenir, onu bir süre taşır; hamileliği ağırlaşırca rableri olan Allah'a şu sözlerle yakarır-lar: "Andolsun, bize kusursuz bir çocuk verirsen kesinlikle şükredenlerden olacağız!" 190. Fakat Allah onlara kusursuz bir çocuk verince Allah'ın ken­dilerine verdiği şeyler hususunda O'na ortaklar koşarlar. Allah, insanların ortak koştuğu şeylerden münezzehtir. 191. Onlar, kendileri de yaratılmış olup hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri Allah'a ortak mı koşuyorlar? 192. Oysa bu varlıkların ne onlara tapanlara yardımı dokunur ne de kendi kendilerine yardımcı olabilirler. 193. Doğru yola ulaşma hususunda onlara yalvarsanız size karşılık vermezler; onlara ha yalvarmışsınız ha susmuşsunuz, sizin için değişen bir şey olmayacaktır. 194. Gerçek şu ki Allah'ın dışında yalvarıp yakardıklanntz da tıpkı sizin gibi birer kuldur. Eğer iddialarınızda doğruy-sanız haydi onlara dua edin de karşılık versinler! 195. Yürüyebildikleri ayak­lan mı var onların; tutabilecekleri elleri, görebilecekleri gözleri, işitebilecek­leri kulakları mı var! De ki: "Haydi ortak olarak gördüğünüz o varlıkları çağırın, sonra bana karşı planınızı kurun, göz açtırmayın bana! 196. Ama bilin ki benim velim, kitabı indiren Allah'tır. O, iyileri koruyup kollar. 197. O'nun dışında yalvarıp yakardıklannız ise ne size yardım edebilirler ne de bizzat kendilerine yardımları dokunur. 198. Hidayete ulaşma hususunda on­lara yalvarsanız sizi duymazlar, sana bakıyorlar zannedersin, oysa görmez­ler." [322]

199. Kolaylığı seç, iyi olanı emret, cahillere aldırma. 200. Eğer şeytandan fitleme seni dürtüklerse hemen Allah'a sığın! Allah işitendir, bilendir, 201. Takva sahipleri, içlerine şeytandan gelen bir saptırıcı fikir doğduğunda düşünüp hemen gerçeği görürler. 202. Şeytan dostları o müşrikleri azgınlığa sürükler, bir daha da yakalarını bırakmazlar. 203. Sen onlara bir mucize getirmediğin vakit, "Onu da dcryclip toplasaydın ya!" derler. De ki: "Ben sadece rabbimden bana vahyedilene uyarım. İşte bu Kur'an, rabbinizden gelen kanıtlardır, inanan bir topluluk için hidayettir, rahmettir. 204, Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve sessiz durun kî rahmete nail olasınız. 205. Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, alçak sesle sabah akşam rabbinl zikret, gafillerden olma! 206. Rabbinin katında bulunanlar bile O'na kulluk etmek hususunda kibre kapılmazlar, O'nu teşbih ederler ve yalnız O'na sec­de ederler. [330]

http://errahman.de:8181/tefsir-kulliyati/007araf/002.htm




Mustafa İslamoğlu hocanın tefsiri:

http://www.mustafaislamoglu.com/MD956_51-a-raf-suresi-1-34.htm
http://www.mustafaislamoglu.com/MD958_52-a-raf-suresi-35-54.htm
http://www.mustafaislamoglu.com/MD960_53-a-raf-suresi-55-84.htm
http://www.mustafaislamoglu.com/MD962_54-a-raf-suresi-85-126.htm
http://www.mustafaislamoglu.com/MD964_55-a-raf-suresi-127-151.htm
http://www.mustafaislamoglu.com/MD966_56-a-raf-suresi-152-171.htm
http://www.mustafaislamoglu.com/MD968_57-a-raf-suresi-172-206.htm


Ayet paylaşımı: 30.08.2014 saat 18:30 study

Girizgah / Burak
1.-3. ayetler / Samet
4.-5. ayetler / Burak
6.-7. ayetler / Ferhat
8.-9. ayetler / Uğur

Ayet paylaşımı: 06.09.2014 saat 18:00 study

10.-13. ayetler / Uğur
14.-17. ayetler / Samet
18.-21. ayetler / Ferhat

Ayet paylaşımı: 13.09.2014 saat 18:00 study

22. ayet / Burak
23.-25. ayetler / Ferhat
26.-28. ayetler / Samet

Ayet paylaşımı: 20.09.2014 saat 18:00 study

29.-37. ayetler / Ferhat ve Samet

Ayet paylaşımı: 27.09.2014 saat 17:30 study

38.-41. ayetler / Ferhat
42.-43. ayetler / Samet
44.-45. ayetler / Burak
46.-47. ayetler / Uğur

Ayet paylaşımı: 05.10.2014 saat 17:00 study

48.-49. ayetler / Samet
50.-52. ayetler / Ferhat
53. ayet / Uğur
54. ayet / Burak

Ayet paylaşımı: 11.10.2014 saat 17:00 study

55.-56. ayetler / Ferhat
57.-58. ayetler / Uğur
59.-64. ayetler / Samet

Ayet paylaşımı: 18.10.2014 saat 17:00 study

65.-66. ayetler / Uğur
67.-69. ayetler / Samet
70.-72. ayetler / Ferhat

Ayet paylaşımı: 25.10.2014 saat 17:00 study

73.-74. ayetler / Ferhat
75.-76. ayetler / Uğur
77.-79. ayetler / Samet

Samet abiye taşınmada yardım: 01.11.2014 saat 10:00  Uçuyorum

Vantaa ----------> Hyvinkää
39. 7 A’râf Tasinm12
Ayet paylaşımı: 08.11.2014 saat 15:00 study

80.-81. ayetler / Uğur
82. ayet / Burak
83.-84. ayetler / Ferhat
85. ayetler / Samet

Ayet paylaşımı: 15.11.2014 saat 17:15 study

86.-87. ayetler / Uğur
88.-89. ayetler / Samet
90.-92. ayetler / Ferhat
93. ayet / Burak

Ayet paylaşımı: 22.11.2014 saat 17:00 study

94.-95. ayetler / Samet
96. ayet / Burak
97.-99. ayetler / Ferhat
100.-102. ayetler / Uğur

Ayet paylaşımı: 29.11.2014 saat 17:00 study

103.-105. ayetler / Ferhat
106.-108. ayetler / Uğur
109.-114. ayetler / Samet

Ayet paylaşımı: 06.12.2014 saat 17:00 study

115.-118. ayetler / Burak
119.-122. ayetler / Uğur
123.-126. ayetler / Samet
127.-129. ayetler / Ferhat

Ayet paylaşımı: 13.12.2014 saat 17:00 study

Hz. Musa hakkında araştırma yapmak için Hasan  aşağıdaki linklere bakabilirsin:
- Hz. Musa, vikipedi
- Hz. Musa ve Firavun, çizgi film
130.-131. ayetler / Uğur
132.-134. ayetler / Ferhat
135.-136. ayetler / Samet
137. ayet / Burak

Ayet paylaşımı: 20.12.2014 saat 17:00 study

137. ayet / Burak
138.-139. ayetler / Ferhat
140.-141. ayetler / Samet
142.-143. ayetler / Uğur

Ayet paylaşımı: 27.12.2014 saat 17:00 study

144.-145. ayetler / Uğur
146.-147. ayetler / Ferhat

Ayet paylaşımı: 03.01.2015 saat 17:00 study

148.-149. ayetler ve Rab esması / Uğur
150.-151. ayetler ve er-Rahmân esması / Samet
152.-153. ayetler, el-Gaffâr ve er-Rahîm esması / Ferhat

Ayet paylaşımı: 17.01.2015 saat 17:15 study

154.-155. ayetler / Samet
156.-157. ayetler / Uğur
158.-159. ayteler / Ferhat

Ayet paylaşımı: 24.01.2015 saat 17:15 study

158.-159. ayteler / Ferhat
160. ayet / Samet
161.-162. ayetler / Uğur

Ayet paylaşımı: 31.01.2015 saat 17:30 study

161.-162. ayetler / Uğur
163.-164. ayteler / Ferhat

Ayet paylaşımı: 08.02.2015 saat 15:15 study

165.-166. ayetler / Samet
167.-168. ayetler / Ferhat
169.-170. ayteler / Uğur

Ayet paylaşımı: 14.02.2015 saat 17:00 study

171.ayet / Uğur
172.-174. ayetler / Samet
175.-176. ayetler / Ferhat

Ayet paylaşımı: 21.02.2015 saat 17:20 study

177-179. ayetler / Ferhat
180-183. ayteler / Uğur
184.-186. ayetler / Samet

Ayet paylaşımı: 28.02.2015 saat 17:30 study

187.-188. ayetler / Samet
189.-190. ayteler / Uğur
191.-193. ayetler / Ferhat

Ayet paylaşımı: 07.03.2015 saat 18:00 study

194-196. ayetler / Uğur
197-198. ayetler / Furkan
199-202. ayetler / Ferhat
203-206. ayetler / Samet


Abiler bir hesap yaptım: eğer her hafta 1 sayfa A'raf suresini işlersek, yaklaşık 6 ayda sureyi bitirmiş oluyoruz. Çok gülme


En son uur tarafından 20.11.15 10:11 tarihinde değiştirildi, toplamda 78 kere değiştirildi
uur
uur
Admin

Viestien lukumäärä : 90
Join date : 03/06/13

https://kutuptakihalka.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

39. 7 A’râf Empty Geri: 39. 7 A’râf

Mesaj tarafından Ferhat 01.09.14 21:00

Allah nasip ederse oda çabuk geçer. Ilk günleri hatırlıyorum nasıl da çabuk geçti. . Soru

Ferhat

Viestien lukumäärä : 3
Join date : 07/06/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz