Kutuptaki halka
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

51. 10 Yunus

Aşağa gitmek

51. 10 Yunus Empty 51. 10 Yunus

Mesaj tarafından uur 20.11.15 10:25

İndiği Yer: Mekke


İniş Sırası: 51


Âyet Sayısı: 109


Nüzulü

Mushaftaki sıralamada onuncu, iniş sırasına göre elli birinci sûredir. İsrâ sû­resinden sonra, Hûd'dan önce Mekke'de, büyük bir ihtimalle hicretten iki yıl ön­ce nazil olmuştur. 40. âyetle 94-96. âyetlerin Medine'de nüzulüne dair rivayetler de vardır,[1]


Âdı

Yûnus peygamberin adma ve onun verdiği mücadeleye dair bilgilere Sâffât sûresinin 139-148. âyetlerinde daha geniş yer verilmiştir. Burada ise onun adı sa­dece 98. âyette bir defa geçmektedir. Buna rağmen Sâffât sûresine değil bu sûre­ye "Yûnus" adının verilmesi, Kur'an'in genel amacı bakımından önemlidir. Kur'an'da peygamber kıssalarının anlatılmasından maksat insanlara hoşça vakit geçirtmek olmayıp, geçmişten ibret almalarını sağlamaktır. 98. âyete göre Yûnus peygamberin kavmi onu dinlediği için dünyada cezadan kurtulmuştur. Allah'ın peygamber ve kitap göndermekteki maksadı, insanların dünya ve âhiret mutlulu­ğuna ermeleridir. Âyet bunun bir örneğini verdiği için sûreye Yûnus isminin ve­rildiği düşünülebilir. [2]


Konusu

Yûnus sûresinin temel konuları, İslâmî kaynaklarda tevhİd, nübüvvet ve âhi-rct terimleriyle İfade edilen "bir Allah'a iman ve kulluk etmek, bilgi kaynağı va­hiy, vahyin taşıyıcısı ve açıklayıcısı olarak peygamber ve dünya hayatında pey­gamberin çağrısına uyanlarla uymayanları ebedî âlemde bekleyen âkıbet"tir. Sûre bütün peygamberlerin görev ve işlevlerine, bu arada son peygamber Muhammed iilcyhisselâmın gerçek bir peygamber olduğuna, onun insanları Allah'a iman ve yalnızca O'na kulluk etmeye çağırdığına, içlerinde Yûnus aleyhisselâmm da bu­lunduğu başka peygamberlerden örnekler vererek tarih boyunca yaşanan şirk-tev "Allah katındaki değerli yer"den maksat, itaatkâr kulların dünyadaki amelle­rine uygun derecedir, Allah'a manevî yakınlıktır, çeşitli ödüllerdir. Bir başka âyet­te bu ödül "doğruluğun hakim olduğu bir ortamda, hoşnut olunacak güzel bir yer­de, dost meclisinde, boş sözler konuşulmayan, günah işlenmeyen, hak ve hakikat meclisinde" bulunma mânasında olmak üzere "mak'ad-i sıdk" şeklinde ifade edil­miştir.[3]


Meali

3. Kuşkusuz rabbiniz, gökleri ve yeri attı günde yaratan, sonra da (yarat­tığı) arşa hâkim olan, her işi yöneten Allah'tır. O izin vermedikçe şefaat ede­cek biri de yoktur. İşte bu Allah sizin rabbinizdir, öyleyse O'na kulluk ediniz. Bunlan düşünmez misiniz! 4. Hepiniz dönüp O'nun huzurunda toplanacak­sınız, bu Allah'ın gerçek vaadidir. O, iman edip iyi işler yapanları, adaletle ödüllendirmek için baştan yaratır, sonra da yaratmayı tekrar eder. İnkâr yo­lunu tutmaları sebebiyle münkirlerin nasibi kaynar bir içecek ve acı veren bir azaptır. 5, Güneşi aydınlatıcı, ayı ise aydınlık yapan, yılların sayısını ve he­saplamayı bilesiniz diye ona menziller belirleyen O'dur. Allah bütün bunları hikmet ve fayda esasına göre yarattı. Bilme kabiliyetinde olanlar için de âyet­lerini detaylı bir şekilde gözler önüne seriyor. 6. Geceyle gündüzün farklı ol­masında, Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı bunca varlıkta, O'na saygısız­lıktan sakınanlar için büyük işaretler vardır. [4]

7-8. Bize kavuşma ümidi taşımayanlar, dünya hayatıyla yetinip onunla mutlu ve huzurlu olanlar, nişanlarımızı görmemekte ısrar edenler var ya, hak ettikleri için onların yeri ateştir, 9. İman edip düzgün işler yapanlara rableri, inanmalan sebebiyle yol gösterir; nimetlerle dolu cennetlerde onların bulun­dukları yerin altından ırmaklar akar. 10. Orada onların duaları, "Sen bütün noksan sıfatlardan uzaksın A İlahım!"; karşılıklı iyi dilekleri de "Selâm" şek­linde olacaktır. Duaları ise, "Âlemlerin rabbi olan Allah'a hamdolsun" diye­rek son bulur. [11]

11. Eğer Allah insanlara iyi olanı hemen verdiği gibi kötü olanı da onlar için ertelemeden gerçekleştirseydi derhal sonları gelirdi. Bize kavuşacakları­na inanmayanları, azgınlıkları içinde bocalayıp durmak üzere kendi halleri­ne bırakırız. 12. İnsanın başına zararh bir şey geldiğinde yan üstü yatarken veya otururken ya da ayakta iken hemen bize dua etmeye koyulur; onu za­rarlı durumundan kurtardığımızda ise -sanki başına gelen zarar sebebiyle bi­ze o dua etmemiş gibi- inkarcılığa dönüp yoluna devam eder; haddi agantanı işte bu şekilde yaptıkları güzel görünmektedir. [13]

13. Sizden önceki nice nesilleri, haksızlık ve kötülük yoluna saptıkların­da yok ettik; halbuki peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişlerdi, ama onların iman edecekleri yoktu. Günah yolunu seçen toplulukları işte böyle ce­zalandırırız. 14. Nasıl davranacağınızı görelim diye yeryüzünde sizi, onlardan sonra yerlerine getirdik. 15. Kendilerine âyetlerimiz açıkça okunup anlatılın­ca bize geleceklerine inanmayanlar "Bundan başka bîr Kur'an getir veya bu­nu değiştir" dediler. Onlara şöyle de: "Onu değiştirmeye hak ve yetkim yok­tur, ben ancak bana vahyedilene uyuyorum. Eğer rabbime itaatsizlik eder­sem şüphesiz dehşetli bir günün azabından korkarım." 16. Yine de ki, "Allah öyle dileseydi ne ben onu size okuyabilirdim ne de siz onu anlayabilirdiniz; o gelmeden aranızda uzun bir süre yaşadım, siz aklınızı kullanıp düşünmez mi­siniz?" 17. Allah hakkında yalan uyduran veya O'nun âyetlerini yalanlayan­dan daha zalim kimse var mıdır? Günah yoluna sapanların kurtuluşu yoktur. 18. Allah'ı bırakıp kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere tapıyor­lar ve "Bunlar Allah katında bizim aracılarımız" diyorlar. Onlara şöyle de: "Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği bir şeyi O'na bildirmeye mi kalkığıyorsunuz?" Onların yakıştırdıktan ortaklardan O'nun yüce ve münezzeh ol­duğunda şüphem yoktur. [15]

19. İnsanlar inanç birliği olan bir topluluktan ibaretti, sonra aralarında inanç farklılığı oluştu. Eğer rabbinin katından daha önce verilmiş bir söz ol­masaydı, ayrılığa düştükleri konuda aralarında hüküm verilir, iş bitirilirdi. 20. "Ona rabbinden bir işaret gelse ya!" diyorlar. De ki: "Gaybı bilmek Al­lah'a mahsustur; bekleyiniz, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim." 21. İn­sanlara dokunan bir zarardan sonra bir rahmet tattırdığımızda bir de bakar­sın ki onlar, bize ait işaretler üzerinde hileye sapmışlardır. De ki: "Hileye kar­şı Allah'ın tedbiri daha çabuktur." Şüphesiz elçilerimiz sizin hile ve düzenle­rinizi kaydediyorlar. 22. Kara ve denizde yol alıp ilerlemenizi sağlayan O'dur. Gemide bulunduğunuzda, güzel bir rüzgârla gemiler onları kaydırıp götürdü­ğü ve bu yüzden sevinç içinde oldukları sırada onları bir fırtına yakalar, üzer­lerine her taraftan dev dalgalar gelmeye başlar, kuşatıldıklarını zannederler, (işte bu durumda) "Eğer bizi bu felâketten kurtarırsan vallahi sana şükreden-lerden olacağız" diye -ibadeti yalın? O'na özgü kılarak- dua ederler. 23. (Al­lah) onları kurtardığında bir de görürsün ki bulundukları yerde hak hukuk ta­nımazlar! Ey insanlar! Haksızlığınız ancak sizin zararınızadır. Dünya hayatı­nın geçici menfaati... Sonra gelişiniz bizedir, geldiğinizde size yaptıklarınızın ne olduğunu bildireceğiz. [20]

24. Dünya hayatı gökten indirdiğimiz bir su misalidir ki insanların ve hayvanların yediği yeryüzü bitkileri o su sayesinde gürleşip birbirine girer. Yeryüzü bu güzelliğe kavuşup süslendiğinde ve sahipleri bu güzellikleri ken­di güçlerine bağladıklarında oraya, bir gece vakti yahut güpegündüz emrimiz ulaşır da onu -sanki dün de yokmuş gibi- kökünden biçilmiş hale getiririz. Düşünenler için âyetlerimizi işte böyle açıklıyoruz. 25. Allah esenlik yurduna çağırıyor ve dilediğini doğru yola iletiyor. 26, Güzel yapanlara güzellik var­dır, daha fazlası da vardır. Onlann yüzlerinde ne toz toprak bulaşığı olur ne de aşağılannuşlık izi, işte bunlar cennetlik kullardır, kendileri orada sonsuza kadar kalıcıdırlar. 27. Bilerek ve isteyerek kötülük yapanlara gelince, kötülü­ğün karşılığı dengi olan cezadır, bunlar aşağılannuşlık içinde yaşarlar, kendi­lerini Allah'ın cezasından kurtaracak biri de yoktur. Yüzleri sanki kapka­ranlık gecenin bir parçasıyla kaplanmıştır, İşte bunlar da cehennemliklerdir, kendileri orada devamlı kalıcıdırlar. 28-29. Bir gün ki, onlann hepsini bir araya getireceğiz sonra bize ortak olarak yakıştırdıklarına "Siz ve ortakları­nız yerlerinizde durup bekleyiniz" diyeceğiz, böylece aralarını böleceğiz ve yakıştırdıkları ortaklar onlara "Siz bize tapmıyordunuz, sizin bize ibadet et­tiğinizin farkında bile olmadığımıza Allah şahittir" diyecekler. 30. İşte o gün her şahıs, dünyada yaptığının karşılığını görecek, gerçek mevlâları olan Al­lah'ın huzuruna götürülecekler ve uydurup yakıştırdıkları putlar da onları yüzüstü bırakıp kaybolacaklardır. [24]

31. De ki: Size gökten ve yerden kim rızik veriyor? Ya da işitme ve gör­me yeteneklerini hükmü altında kim tutuyor? Ölüden diriyi çıkaran, diriden de ölüyü çıkaran kim? Her türlü işi kim yürütüyor? "Allah..." diye cevap ve­recekler. "Öyleyse (O'na ortak koşmaktan) sakınmıyor musunuz?" de. 32. İşte O Allah sizin gerçek rabbinizdir. Gerçeğin dışında sapkınlıktan başka ne ola­bilir ki? Nasıl yoldan çıkarılabiliyorsunuz? 33. Böylece günahkârlık batağına saplananlarla ilgili olarak rabbinin verdiği, "Onlar artık iman etmeyecek­ler!" şeklindeki hüküm gerçekleşti. 34. "O sizin tanrılaştırdığınız varlıklar arasında bir şeyi ilk defa yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden biri var mı?" diye sor. De ki: "İlkten yaratan da yaratmayı tekrar eden de Allah'tır. Şu hal­de nasıl gerçeğin dışına saptırılıyorsunuz!" 35. Tanrı diye taptıklarınız içinde hakka götüren biri var mı!" diye sor. De ki: "Hakka götüren yalnız Al­lah'tır." Öyleyse hakka götüren mi izlenmeye daha lâyıktır, yoksa rehberlik edilmedikçe bir başına yolunu bulmaktan bile âciz olan mı? Size ne oluyor, nasıl yargıda bulunuyorsunuz böyle? 36. Onların çoğu sadece zanna uyuyor. Oysa zan hiçbir şekilde hakkın yerini tutamaz, Allah yaptıklarınızı çok iyi bilmektedir! [27]

37. Bu Kur'an Allah'tandır, başkası tarafından uydurulmuş değildir; o, kendisinden önceki kitapları doğrulamakta ve konulmuş olan hükümleri açıklamaktadır; bunda kuşku yoktur, O âlemlerin rabbindendir. 38. Yoksa "Onu Muhammed uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eğer iddianızda doğru ise­niz » zaman onun benzeri bir sûre de siz getirin bakalım; Allah'tan başka ça-jtırubildiğinizi de yardımınıza çağırın!" 39. İşin gerçeği şu ki onlar, kuşatıcı »hırtık bilemedikleri ve sonucu henüz önlerine gelmemiş olan şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de işte böyle yalanlamışlardı; ama bak zalimlerin so­nu nice oldu! 40. Onların arasında bu Kur'an'a inanan da var inanmayan da. Rabbin bozguncuları çok iyi bilmektedir. 41. Seni yalanlamaya kalkışırlarsa şöyle de: "Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız size aittir; siz benim yaptı­ğımdan sorumlu değilsiniz, ben de sizin yaptığınızdan sorumlu değilim." 42. İçlerinde seni dinleyenler de var; ama sağırlara -üstelik akıllarını da işletmi­yorlarsa- gerçeği sen mi duyuracaksın? 43. Onların arasmda sana bakanlar da var; ama eğer basiretleri yoksa körlere doğru yolu sen mi göstereceksin? 44. Gerçek şu ki Allah insanlara zerrece kötülük etmez, fakat insanlar kendi­lerine kötülük ediyorlar. [38]

45. Sanki (dünyada) sadece günün bir saatinde, aralarında tanışacak ka­dar kısa bir süre kaldıklarını düşünür bir durumda Allah onları mahşerde topladığı vakit, Allah'ın huzuruna çıkarılacakları uyarısını asılsız sayanlar ve doğru yolda yaşamamış olanlar hüsrana uğramış olacaklar. 46. Onlara bil­dirdiğimiz cezanın bir kısmını ya sana gösteririz veya (görmeden) seni vefat ettiririz; ama sonuçta dönüşleri bizedir; sonra Allah onların neler yaptığına d» şahittir. 47. Her ümmetin bir peygamberi olmuştur. Onlara peygamberle­ri geldiğine göre aralarında olup bitenler hakkında adaletle hüküm verilir, huksı/lıgıı uğratılmazlar. [54]

48. "Şayet doğrujsanız ne zaman gerçekleşecek şu tehdit?!" diyorlar, 49. De ki: "Allah dilemedikçe ben kendime bile herhangi bir zarar ve fayda Yer­meye muktedir değilim. Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde ne bir an geri kalır ne de bir an ileri gidebilir." 50. Şunu da söyle: "Ne dersiniz, ya O'nun azabı bir gece veya gündüz vakti üstünüze inerse!" Günah içinde boğulmuş olanların böyle acilen olmasını istedikleri bunların hangisidir? 51. Olacaklar olduktan sonra mı buna iman edeceksiniz? O anda, öyle mi? Hani azabın çarçabuk gelmesini istemiştiniz! 52. Sonra o kötülük edenlere şöyle denilir: "Tadın bitmeyen azabı! Vaktiyle yaptıklarınızdan başka şeyler sebe­biyle mi cezalandırılıyorsunuz?" 53. "Sahi bu doğru mu?" diye sana soruyor-lıır. De ki: "Elbette! Rabbime yemin ederim ki bu söylenenler kuşku götür­mez bir gerçektir. Siz de bunları önleyemeyeceksiniz!" 54. Haksızlık yapan İler insan, dünyadaki her şey kendisinin olsa kurtulmak için onu feda eder. Onlar azabı gördükleri vakit pişmanlıklarını içlerinde saklayacaklar. Onlar hakkında adaletle hüküm verilecek, kendilerine haksızlık edilmeyecektir. 55. lülesiniz ki göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır. Dikkat edin, Allah'ın olıınıgını bildirdiği şey gerçektir; ama onların çoğu bilmezler. 56. Hayatı ve-ı rıı dr ulun d» O'dur; sonunda O'na döndürüleceksiniz. [62]

57. Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerdeki hastalıklara bir şifa, inananlara bir rehber ve rahmet gelmiştir. 58. Söyle onlara, Allah'ın lüt­fü ve rahmetiyle, evet bununla sevinsinler; çünkü bu, onların toplayıp birik­tirdiklerinden daha değerlidir. 59. De ki: "Allah'ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir kısmını helâl bir kısmını haram saymanıza ne demeli?" De ki: "Buna Allah mı izin verdi yoksa Allah adına hüküm mü uyduruyorsunuz?" 60. Peki, kendi uydurmalarını Allah'a yakıştıranlar, kıyamet gününde ola­caklar için ne düşünüyorlar? Muhakkak ki Allah insanlara karşı lütufkârdır; ama onların çoğu şükretmezler. 61. Ne zaman sen bir faaliyet göstersen, Kur'an'dan bir bolüm okusan ve siz ne zaman bir iş yapsanız, o işe koyuldu­ğunuzda muhakkak ki biz üzerinizde gözetleyici oluruz. Ne yerde ne de gök­te, zerre miktarı bir şey bile rabbtnin bilgisi dışında kalmaz; bundan daha küçük veya büyük ne varsa istisnasız apaçık bir kitapta yazılıdır. [70]

62. Bilesiniz ki Allah dostlarına asla korku yoktur; onlar üzüntü de çek­meyecekler. 63-64. Onlar ki, iman etmişler ve takvaya ermişlerdir, işte onla­ra hem bu dünya hayatında hem de âhirette müjdeler otsun! Allah'ın sözle­rinde değişme olmaz; (öyleyse) en büyük kazanç budur. [82]

65, Onların sözleri seni üzmesin. Kuşkusuz güç tamamıyla Allah'ındır; O her şeyi duymaktadır, bilmektedir. 66. Bilesiniz ki göklerde ve yerde olan­lar Allah'ındır. Allah'ı bırakıp da O'na ortak koştukları sözde tanrılara ta­panlar neyin peşinden gidiyorlar? Onlar yalnızca bir zannın peşinden gidi­yorlar ve sadece yalan söylüyorlar. 67. İçinde dinlenesiniz diye geceyi, (işleri­nizi) görmenizi sağlasın diye gündüzü size bahşeden O'dur. Kuşkusuz dinle­mesini bilen bir topluluk için bunda dersler vardır. 68. Onlar, "Allah çocuk edindi" dediler. Hâşâ!.., O hiçbir şeye muhtaç değildir. Göklerde olanlar da yerde olanlar da O'nundur. Yanınızda bu iddianızı kanıtlayacak bir deliliniz asla yoktur. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz? 69. De ki: "Allah hakkında asılsız şeyler yakıştıranlar kurtuluşa eremezler." 70. Bu dünyadaki önemsiz bir menfaattir; sonunda onların dönüşü bizedir ve niha­yet inkâr etmiş olmaları sebebiyle onlara şiddetli azabı tattıracağız! [87]

71. Onlara Nuh'un kıssasını da oku! O, kavmine şöyle demişti: "Ey Kav­mim! Eğer benim aranızda bulunmam ve Allah'ın âyetlerini bildirmem zoru­nuza gidiyorsa, bilin ki ben yalnız Allah'a dayanıp güveniyorum; siz de or­taklarınızı toplayıp ne yapacağınızı kararlaştınnız, yapacağınız iş içinizde ni­yet olarak kalmasın ve bana mühlet de vermeden yapacağınızı yapınız, 72. Şayet yüz çevirirseniz, zaten benim sizden bir karşılık beklediğim yok; benim mükâfatımı ancak Allah verir. Bana teslimiyet içinde olmam emredildi." 73. Yine de onu yalancılıkla itham ettiler. Biz de onu ve gemide kendisiyle bera­ber olanları kurtardık, âyetlerimizi yalan sayanları ise suda boğduk; bunları onların yerine geçirdik. İşte gör, o uyarılanların sonu nice oldu! 74. Onun ar­dından da birçok peygamberi kendi topluluklarına gönderdik; onlara açık kanıtlar getirdiler; fakat onlar daha önce yalan saydıklarına bir türlü inan­mak istemediler. Sınırı aşanların kalplerini işte biz böyle mühürleriz. [95]

75. Onların da ardından Mûsâ ve Harun'u açık kanıtlarımızla Fira­vunca ve çevresindeki ileri gelenlere gönderdik. İman etmeyi kibirlerine yedi-remediler; onlar günaha gömülmüş kimselerdi. 76. Öyle ki, kendilerine nez-dimizden hakikat geldiğinde "Bu düpedüz bir büyü!" dediler. 77. Mûsâ şöy­le dedi: "Size gerçek ulaştığında böyle mi söylersiniz? Sihirbazlar gerçek bir başarıya ulaşamazken bu hiç sihir olabilir mi?" 78. "Sen", dediler, "Bizi ata­larımızı üzerinde bulduğumuz yoldan çevirtsin de bu yerde nüfuz ve egemen­lik ikinizin olsun diye mi aramıza geldin? Biz ikinize de inanacak değiliz!" 79. Firavun da "İşi bilen bütün sihirbazları huzuruma getirin" diye emretti. 80. Sihirbazlar gelince Mûsâ onlara "Haydi atabileceklerinizi atın" dedi. 81. On­lar hünerlerim ortaya koyunca Mûsâ şöyle dedi: "Asıl bu sizin ortaya koydu­ğunuz sihirdir. Allah onu mutlaka boşa çıkaracaktır. Kuşkusuz Allah boz­gunculuk edenlerin işini düzeltmez. 82. Ve Allah, günaha batmış olanlar hoş-lanmasa da, sözleriyle gerçeği ortaya çıkarır." [100]

83. Hâsılı, Firavun ve adamlarının kendilerine kötülük etmelerinden korktukları için, kavminden ancak az sayıda insan Musa'ya iman etti. Çün­kü Firavun o topraklarda gerçekten güç ve iktidar sahibiydi, üstelik ölçüsüz, sınır tanımaz biriydi. 84. Mûsâ "Ey Kavmim!" dedi, "Eğer Allah'a iman et­tiyseniz, gerçekten O'na teslim olduysanız, artık yalnız O'na güvenip daya­nın." 85. Onlar da şöyle karşılık verdiler: "Güvenimizi yalnız Allah'a bağla­dık. Rabbimiz! Bizi o zalimler için imtihan aracı kılına. 86. Merhametinle bi­zi o inkarcılar güruhundan kurtar." 87. Musa'ya ve kardeşine şöyle vah} et­tik: "Kavminiz için Mısır'da evler hazırlayın, evlerinizi kıbleye dönük yapın ve namazı kılın. (Ey Mûsâ!) İnananları müjdele." 88. Mûsâ, "Rabbimiz!" de­di, Sen Firavun'a ve adamlarına dünya hayatında ihtişam ve servet verdin; nişanlan senin yolundan saptırsınlar diye mi yâ rab! Ey Rabbimiz! Artık on­lunu servetlerini silip yok et, kalplerine sıkıntı ver; elem veren cezayı görme­dikçe iman etmesinler de görsünler! 89. Allah şöyle buyurdu: "İkinizin de du­ası kabul edildi; doğruluktan ayrılmayın ve sakın kendini bilmezlerin yoluna uymayın." 90. Derken İsrâiloğulları'nı denizin öteki yakasına geçirdik. Fira­vun ve ordusu da haksız yere onlara saldırmak üzere peşlerine düşmüştü. So­nunda Firavun boğulmayla yüz yüze gelince şöyle dedi: "Elhak inandım ki, İsrâiloğulları'nın iman ettiğinin dışında tanrı yokmuş! Ben de artık kendini O'na teslim edenlerdenim." 91. Şimdi, öyle mi? Halbuki daha önce hep bas kaldırmış ve bozguncular arasında yer almıştın. 92. İşte bugün senin cesedi­ni kurtaracağız ki, senden sonra gelenler için bir ibret olsun! İnsanların pek çoğu gösterdiğimiz delillerin bilincinde değildirler. 93. Ândolsun biz İsrâilo-ğuüarı'nı seçkin bir yere yerleştirdik ve onları güzel nimetlerle rızıklandır-dık. Kendilerine ilim gelinceye kadar da ayrılığa düşmediler. Rabbin ayrılığa düştükleri konularda kıyamet günü aralarında hükmünü elbette verecektir. [102]

94. Şayet sana indirdiklerimizden şiiphen varsa, senden önce kitabı oku­yanlara sor. Rabbinden sana gelen, gerçeğin ta kendisidir, sakın şüpheciler­den olma! 95. Ve asla Allah'ın âyetlerini yalan sayanlardan da olma, yoksa hüsrana düşenlerden olursun! 96-97. Şu bir gerçek ki, haklarında rabbinin hükmü kesinleşmiş olanlar kendilerine her türlü kanıt gelse bile, elem veren azabı görmedikçe iman etmezler. [128]

98. Heyhat! {O helak edilen beldelerden) bir belde halkı iman edip de ima­nı kendisine yarar sağlasaydı ya! Ama Yûnus'un kavmi müstesna! Onlar İman edince dünya hayatındaki zillet azabını üstlerinden kaldırmış ve kendi-Itrlııi' belirli süreye kadar imkân vermiştik. [132]

99. Eğer rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi topluca iman ederdi. Hal böyleyken, mümin olsunlar diye sen insanları zorlayıp duracak mısın! 100, Allah'ın (kuralına göre işleyen) izni olmadıkça hiç kimsenin inan­ması mümkün değildir. O akıllarını kullanmayanları iğrenç bir duruma so­kar. 101. De ki: "Bir bakın da görün, göklerde ve yerde neler var?" Fakat iman etmeyecek topluma ne o kanıtların ne de uyanların yararı olabilir. 102. Aslında onlar kendilerinden önce gelip geçenlerin günlerinin benzerini bekle­mekteler. De ki: "Bekleyin bakalım, ben de sizinle beraber bekliyorum!" 103. Sonra peygamberlerimizi ve iman edenleri kurtarırız. İşte böyle; inananları kurtarmak bize düşer. [134]

104, De ki: "Ey insanlar! Eğer benim dinim hakkında şüpheniz varsa bi­tini/ ki Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam; ben ancak, sizin sonu-mı/u getirecek olan Allah'a kulluk ederim. Bana müminlerden olmam emre-ılihli." 105. Yüzünü hak dine çevir ve sakın müşriklerden olma! 106. Allah'ı )nı ııkıp sana yararı da zararı da olmayan varlıklara tapma; bunu yaparsan, kuşkusuz kendine yazık edenlerden olursun. 107. Allah sana bir zarar vere­rek olursa, onu O'ndan başka giderecek yoktur. O senin hakkında bir iyilik dilerse onun liitfunu engelleyebilecek de yoktur. Bunu kullarından dilediğine nasip eder. Bağışlayan ve esirgeyen O'dur. 108. De ki: "Ey insanlar! İşte size rabbinizden gerçek gelmiştir. Artık kim doğru yolu tutarsa kendi lehine bu yolu seçmiş, kim de saparsa kendi aleyhine sapmış olur. Ben sizin adınıza ha­reket edecek değilim. 109. Sana ne vahyedilirse ona uy ve Allah hükmünü ve­rinceye kadar sabret. O hüküm verenlerin en hayırhsıdır. [136]

http://errahman.de:8181/tefsir-kulliyati/010yunus/002.htm


Tefsirler:

https://kutuptakihalka.yetkin-forum.com/f14-tefsirler
uur
uur
Admin

Viestien lukumäärä : 90
Join date : 03/06/13

https://kutuptakihalka.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz